FECR-İ ATİ DÖNEMİ EDEBİYATI
Edebiyata merakı olan İstanbullu bir grup genç 1909 yılında bir edebi topluluk oluşturmuştur. Amaçları Servet-i Fünun topluluğuna benzeyen fakat onlardan daha ileri bir edebiyat topluluğu meydana getirmektir. Eserlerini Edebiyatı Cedidecilerin yayın organı olan Servet-i Fünun dergisinde ortaya koymuşlardır. Edebiyatta yapmak istediklerini de bir bildiri ile açıklamışlardır.
Topluluğun üyelerinin hem yaş olarak çok genç olmaları,hem kültür yönünden oldukça zayıf bulunmaları,hem de edebiyatımızda yeni bir çığır açacak önemli prensipler ortaya koyamamış bulunmaları , önemli eserler verememeleri yüzünden kısa sürede dağılmışlardır. Topluluğun dağılmasında bir başka önemli etken de Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etrafında oluşmaya başlayan Milli Edebiyat anlayışıdır.Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati‘yi bitirir.
Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler. Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar. Fransız edebiyatını örnek alırlar. Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.
Genellikle aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir. Kısa ömürlü olan bu topluluk,Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.
Milli Edebiyat‘ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir’in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912′de dağılmıştır. Yalnızca Ahmet Haşim Fecr-i Ati edebiyatının temel ilkelerine bağlı kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.
Fecri Ati topluluğunun sanatçıları şunlardır : Ahmet Haşim , Celal Sahir ( Erozan ) , Emin Bülent ( Serdaroğlu ), Mehmet Fuat ( Köprülü ) , Mehmet Behçet ( Yazar ) , Faik Ali ( Ozansoy ) , Refik Halit ( Karay ) ,Yakup Kadri ( Karaosmanoğlu ) , Hamdullah Suphi ( Tanrıöver ) , Fazıl Ahmet ( Aykaç ) , Şahabettin Süleyman...
Fecr-i Ati Beyannamesine imza atanlar: Ahmet Haşim, Ahmet Samim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir (Erozan), Doktor Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Refik Halit (Karay), Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delibaşı), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüştü, Mehmet Fuat (Köprülü), Müfit Ratib, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İbrahim Alaattin.
FECR-İ ATİ DÖNEMİNDE ŞİİR
Fecr-i Ati şiirinin en önde gelen şairi Ahmet Haşim (1884-1933)'dir. A. Haşim, şiirin dilinin müzik ile söz arasında ve sözden çok müziğe yakın olduğunu öne sürer. Ona göre, sözcükler şiire anlamdan çok müzik değerleri ile girer. Konu, ise bir araç olmaktan öteye gitmez. Haşim, şiirlerinde çocukluk anılarını, aşk ve doğayı konu etmiştir. Dili önceleri Servet-i Fünun şiiri gibidir. Ancak sonra konuşma Türkçesine yönelir. Müsiki yönünden yetersiz bulduğu için heceyi değil, hep aruzu kullanmıştır.
Fecr-i Aticiler şiir yönüyle kendinden önceki anlayışı devam ettirme eğilimindedirler , şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.
Şiirde Servet-i Fünûncuların benimsediği temalar, aşk ve tabiat Fecr-i Âti şiirinde de kendini gösterir.
Vezin olarak aruz kullanılır.
Servet-i Fünûn şairlerine ait olan karamsarlık, marazilik Fecr-i Âti şiirinde daha ileri safhada görülür.
Şekil olarak öncekileri devam ettiren topluluk serbest müstezadı daha serbest kullanmış ve böylece Fransız sembolistlerindeki serbest şiire iyice yaklaşılmıştır.
Servet-i Fünûn şairleriyle Fecr-i Âti şairleri arasındaki belirgin tek farkı Kenan Akyüz şöyle ifade eder: “Tek fark Servet-i Fünûn şairlerinin anlamaya çalışmadıkları ve belki de anlayamadıkları Fransız sembolistlerini Fecr-i Âti’nin daha yakından tanımaya çalışması ve bunun kısmen gerçekleştirilmesidir. Bu topluluğun bazı şairlerinde sembolist şiirin bazı özelliklerine rastlanması, bu kısmî tesirin delilleridir.
Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri
Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayımlayan topluluktur.
Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
Sanat şahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.’ görüşüne sahiptirler
Servet-i Fünûn sanatçılarından farklı olarak yüzlerini halka dönmeyi amaçlamışlar h, halkı eğitip kültürel
zevki aşılamak isteimşlerdir. Bu amaçla pek çok çeviriler yapmışlar ve kütüphaneler kurmuşlardır.
Servet-i Fünûn’a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.
Fecr-i Ati‘nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim’dir.
Toplumsal sorun ya da temalardan uzak , bireysel temalar işlemişlerdir. Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir. ( Kişisel , Göreceli )
Servet i Fünun ve milli edebiyat arasında köprü vazifesi görmüşlerdir.
Dil bakımından Servet-i Fünûn’un devamıdır. Arapca ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrik İbsen örnek alınır.
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller, Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Ahmet Haşim
İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen (vitrin) anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.
| Şairin “merdiven” sembolüyle anlatmaya çalıştığı ‘hayat yolu’dur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek”, “güneş rengi bir yığın yaprak”, “yüzün perde perde soluşu” gibi semboller ile “suların sararması”, “kızıl havalar”, “alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller” ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir. Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.