Mehtap ve Mazi şiirlerinin daha önceki dönemlerde örnekleri
yoktur. Çünkü bu metinler mensur şiirdir.Mensur şiirde edebiyatımıza
Fransa'da Rimbaud ve Baudlaire'in örneklerini verdiği ‘Prose
Poetique ’ lerden" gelmiştir.Servet-i Fünun döneminde Halit Ziya
kullanmıştır.
|
Mensur şiirle ilgili EK BİLGİ:
Sanatlı düz yazı anlamına gelen mensur şiirlerin kaynağı Fransa'dır.Mensur şiir 19.yüzyılda Fransa'da ortaya çıkıp oradan da Türk edebiyatına geçen bir türdür.Bu tür edebiyatımıza Tanzimat döneminden sonra Fransız edebiyatından yapılan şiir çevirileriyle girmiştir.Bu süreç Şinasi ile başlamış Recaizade'nin katkılarıyla devam etmiştir.EDEBİYATIMIZDAKİ BATILI ANLAMDA MENSUR ŞİİRİN İLK TEMSİLCİSİ HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'DİR.Servet-i Fünun sanatçılarının mensur şiirleri de dönemin şiirleri gibi aşırı duygusallıklarını, alınganlıklarını ve karamsarlıklarını yansıtır.Halit Zİya bu türde iki eser vermiştir: Mensur Şiirler: Bu eser, 47 mensur şiirden oluşur ve her birinin konusuna göre adı bulunmaktadır. Mezardan Sesler: 12 mensur şiirden oluşur.H.Ziya Uşaklıgil'in ölen annesi için yazdığı şiirlerden oluşan bu eser, Makber'i anımsatır. |
MENSUR ŞİİR
Temel birimi cümledir
Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı
öğeler kullanılmaz.
Sanatçının duygularını daha rahat ifade
ettiği düzyazı yapısı kullanılır.
Mensur şiirin düzyazıdan farkı ise iç
ahenge ve şiirselliğe sahip olmasıdır.Mensur şiir ses,
tema ve söyleyiş bakımından şiire benzer
ve şairane bir söyleyişe sahiptir.
ŞİİR
Dize, beyit, bend gibi nazım birimlerinden
oluşur.
Ölçü, kafiye, redif gibi sınırlayıcı
ögeler kullanılır.
Farklı nazım biçimleri kullanılır
MENSUR ŞİİR-ŞİİR KARŞILAŞTIRMASI
BENZERLİKLERİ
1. Ses, söyleyiş ve tema bakımından benzerlik vardır.
FARKLILIKLARI:
- Mensur şiirde
ölçü,kafiye, dize yoktur.
- Şiirde kendine has
bir dil vardır.İmge çağrışım,Sanat hayal ve müzikalite şiirde daha
yoğundur.
- Mensur şiir düz yazı
yapısına sahiptir.
- Mensur şiirde ölçü,
kafiye,redif gibi sınırlayıcı ögeler yoktur.
- Mensur şiirde sanatçı duygularını
daha kolay ve rahat ifade edebilir.
MEHMED
RAUF ( 1875 -.1931 )
Roman ve hikâye yazarı. İstanbul’da doğdu. Babasının adı Ahmed. İlk öğrenimini Mahalle Mektebi’nde, orta Öğrenimini Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi’nde ve Bahriye Lisesi’nde yaptı. Elçilik gemilerinin irtibat subaylığını yaptı. Bir ara İngiltere’de bulundu. 1908′de bahriye mesleğinden
ihraç edildi. Bundan sonra
hayatını yazı yazarak ve ticaret yaparak kazandı. İstanbul’da öldü.
Servet-i Fünun Edebiyatı sanatkârları arasında Halit Ziya Uşaklıgil‘den sonra en güçlü roman ve hikaye yazarıdır. On altı yaşında iken yazdığı Düşmüş adlı öyküsü Halit Ziya‘nın İzmir’de çıkardığı Hizmet gazetesinde yayımlandı. Daha sonra Mekteb dergisi ile Servet-i Fünun‘da yazdı. Küçük hikayeler, nesir biçiminde şiirler ve makalelerle sanat hayatına başlamıştı. Eylül romanı yayımlanınca (1908) geniş şöhret kazandı. Roman ve hikâyelerinde romantik duygular, hayâller, romantik aşklar geniş psikolojik tahlillerle anlatılmıştır. Üslûbu gevşektir.
Servet-i Fünun Edebiyatı sanatkârları arasında Halit Ziya Uşaklıgil‘den sonra en güçlü roman ve hikaye yazarıdır. On altı yaşında iken yazdığı Düşmüş adlı öyküsü Halit Ziya‘nın İzmir’de çıkardığı Hizmet gazetesinde yayımlandı. Daha sonra Mekteb dergisi ile Servet-i Fünun‘da yazdı. Küçük hikayeler, nesir biçiminde şiirler ve makalelerle sanat hayatına başlamıştı. Eylül romanı yayımlanınca (1908) geniş şöhret kazandı. Roman ve hikâyelerinde romantik duygular, hayâller, romantik aşklar geniş psikolojik tahlillerle anlatılmıştır. Üslûbu gevşektir.
Edebi Kişiliği
1. Mehmet Rauf, Servet-i Fünun romanının Halit Ziya'dan sonraki en
önemli temsilcisidir. Roman, öykü, tiyatro, mensur şiir türlerinde eser veren
sanatçı, halit Ziya'nın etkisinde kalmıştır.
2. Eserlerinde romantik duygular, hayaller, hüzünler, karamsarlık,
aşk gibi konuları işlemiş; sosyal yaşama pek yer vermemiştir.
3. Mehmet rauf'un süslü, şiirsel bir anlatımı vardır. Dili ve üslubu
çağdaşlarına göre daha sade ve abartısızdır.
4. realizmin ve natüralizmin izleri eserlerinde çokça görülse de
aşk ve sevgi temalarını işlediği için romantizmin etkisi daha belirgindir.
5. Psikolojik tahlillere büyük önem verir, ruh tahlillerinde
oldukça başarılıdır. Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı kabul edilen Eylül
onun romanıdır. Dil örgüsü bakımından zayıf olan eser, psikolojik konulardaki
derinliğiyle önemlidir.
6. Yasak bir aşkı konu alan Eylül'de, Suat Hanım ile Süreyya Bey
mesut bir çifttir. Bunların aile dostu olan Necip ile Suat Hanım arasında birr
yasak ilişki başlar...
Eserleri:
Roman:Eylül
, Ferda-i Garam , Karanfil ve Yasemin , Genç Kız kalbi , Son Yıldız
Hikaye: İntizar
, Aşıkâne , Son Emel ,Hanımlar Arasında ,
Mensur Şiir: Siyah İnciler
Oyun: Pençe
, Cidal , Sansar
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL'İN EDEBİ
KİŞİLİĞİ
Türk romanının en belirgin
öncülerinden ve geliştiricilerinden bulunan Halit Zi edebiyata Fransızcadan ve
İngilizceden bazı küçük hikâyeler çevirmekle girmişti. Bu yazı çalışmalar
çeşitli konulardaki ansiklopedik ve zamanına göre yenilik taşıyan çeşitli
sohbet ve makaleleri izle Daha sonra nesir niteliğinde şiirler yazdı. Onun bu
ürünlerine verdiği «mensur şiirler» adı zamanına çok yadırganmış, bu yazılara
karşı «Canım, şiirin de mensuru olur muymuş?» gibilerden söylenmelerve dudak
bükmeler olmuştu. Oysa sonraları kendisinin terk ettiği bu türde Mehmet Rauf,
Yakup Ka Ruşen Eşref ve daha başkaları önemli ve oldukça tutunmuş örnekler
verdiler
Halit Ziya bu hazırlıklardan sonra ilk
roman denemelerini yaptı. Bu denemelerinde hem çok yakından izlediği Fransız
realistlerinin, hatta natüralistlerinin hem de Namık Kemal ve Ahmet Mitra:
Efendi gibi Türk yazarlarının etkisi seziliyordu; dolayısıyla bunlar gerçek bir
kişilik taşımıyorlardı. Bur lardan sonra romanda ilk ve oldukça başarılı
atılımı sayılan «Ferdi ve Şürekâsı» nı yazdı. İlk roma» denemelerini onun
çıraklık dönemi ürünleri sayan bazı kimseler, «Ferdi ve Şürekâsı»nı Halit
Ziya'r -kalfalık dönemi çalışmalarına örnek olarak gösterirler. Ama o asıl
ustalık dönemi romanlarını ve alanda kendisini en iyi temsil eden ürünlerini,
İstanbul’a gelip Servetifünun topluluğuna katıldıktan sonra meydana getirdi.
Bunlar kendisinin en mükemmel eserleri olduğu kadar, Türk romancılığının da çok
belirli bir aşamasını teşkil etmektedir.
İlk gençlik yıllarında roman
denemelerinde fazla marazî, bir hayli romantik bir havada gözüken HalitZiya, bu
sonrakilerde realizme, ferdin ve toplumun ortak alınyazılarına yöneldi. Çağdaşı
bulunduğu Fransız romancılarının, özellikle Paul Bourget'nin etkisinde kaldı.
Onun roman havasını Türk edebiyatına adapte etmek istedi. Bunda bir yandan
başarıya ulaşırken, bir yandan da başarısızlıklara uğradı. Örneğin geniş
yığınlara ve gerçek Türk toplumun inemeyip çoğu zaman alafranga yaşama yönelik
bir ortamda kaldı; kendisine yöneltilen hücumların ağırlık noktalarından biri
de —bu yüzden— onun bu alafrangalık tarafı olmuştur.
Romanlarında insan ruhu üzerinde çok
zaman güçlü ve canlı gezintiler yapmasını başarabilen Halit Ziya, zaman zaman
ferdin iç dünyasından onun çevresine de inme denemeleri yaptı.
Halit Ziya'yı konularını, kişilerini,
kahramanlarını ve ortamı seçmesi bakımından eleştirmek mümkündür ve kolaydır.
Ancak bütün bunlar bir yana bırakıldıktan sonra, kendisini büyük ve usta
romancı saymamak mümkün ve kolay değildir. Onun için «Türk romancılığının
babasıdır» denmiştir. Bu söz, eskimiş ve çok çiğnenmiş de olsa, muhakkak ki bir
gerçeği yansıtmaktadır. Bizde roman Halit Ziya'dan otuz yıl kadar önce
başlamış, fakat ona gelinceye kadar hemen hemen dişe dokunur hiç bir gelişme
göstermemişti. Romanda teknik, hikâye ediş, plan gibi çok önemli hususlar
onunla başladı, onunla ve ondan sonra gelişti ve —hakçasma söylemek gerekirse—
ondan sonraki yetmiş yıla yakın süre içinde, başka bazı hususlarda kendisini
pek çok geride bırakan romancılarımız, şu sayılan hususlarda Halit Ziya'yı hiç
bir zaman büsbütün gölgeleyemediler.
Romanın kendine özgü bir dili
vardır ki Halit Ziya bu konuda da büyük ve seçkin bir başarıya ulaşmıştır.
Ancak bu «dil»le kastettiğimiz «roman dili»dir ve bu da romana özgü bir tekniği
gerektirir. Onun seçkinliği ve başarısı bu özelliğindendir. Yoksa bu ünlü
sanatçının romanlarında kullandığı dil ve anlatım sadelik açısından hiç de o
kadar övülecek nitelikte değildir. Bu dil ve anlatım bir roman için çok süslü,
pek çok yabancı kelime ve tamlamalarla doludur, fazla «şairâne»dir; bütün
bunlardan başka zincirleme birbirini izleyen pek uzun cümleler okuyucuyu
gerçekten yoracak yapıdadır. Yazar bu noksanını kendisi de sonraları İdrâk ve
kabul etmiş, eserlerinin bir kısmını —bu çeşit dil ve anlatım bakımından—
belli bir oranda sadeleştirmiştir. Ne var ki bu sadeleştirme de onun kendi
anlayış ve ölçülerine göredir ve günümüzde bunlar da çoktan yetersiz duruma
gelmiştir (1).
Halit Ziya, romanda olduğu gibi,
hikâye türünün de bizde ilk ve gerçek temsilcisidir. Başka bir deyimle —daha
önceki bazı denemelere rağmen— küçük hikâye tarzının ancak onunla ilk başarılı
ve yetenekli örneklerini vermiş olduğunu söylemek yerinde olur. Çok güçlü bir
gözlemci olan bu sanatçı, hikâyelerini son derece kolaylıkla yazmış ve sayıca
da çok yazmıştır. Etrafını çevreleyen büyüklü küçüklü, önemli önemsiz hemen
her olaydan kolaylıkla bir hikâye çıkarmasını başaran bu yazarımızın: «Bana üç
beş isim veriniz, basit bir olayı parmakla işaretleyiniz, size derhal bir
hikâye takdim edeyim.» dediği söylenir. Bu kadar kolay, bu kadar rahat hikâye
yazan Halit Ziya'nm bu tür eserleri, romanlarına oranla, çok zaman daha tabiî
ve daha yerlidir. Üstelik bunlardaki dil ve anlatımda romanlarındaki özenti ve
zorlama da pek göze çarpmaz Öte yandan hikâyelerindeki konular ve kahramanlar,
çoğu zaman, alafranga semtlerden ve belirli insanların serüvenlerinden
sıyrılmıştır. Okuyucu bunlarda daha çok kendisini ya da kendisine benzeyen
tipleri görür. Halit Ziya'nm hikâyelerinde toplumsal olaylara doğru da bir
ilerleme görüldüğü gibi İstanbul dışına taşan, Anadolu'yu arayan bir hava da
göze çarpar. Tiyatro ile de ilgilenen, telif ve adapte üç tiyatro eseri
bulunan Halit Ziya'ınn en başarısız çalışma alanı budur. Onun üç tiyatrosu da,
üzerlerinde durulmaya değmeyecek kadar, önemsiz ürünlerdir.
Ansiklopedik konulardan başlayarak
çeşitli çeviriler yapan, gezi notları kaleme alan, sohbetler ve makaleler yazan
Halit Ziya'ınn romanları ve hikâyeleri dışındaki en önemli eserleri anılarıdır.
Türk edebiyatında anı türünde onun kadar zengin eser vermiş sanatçı azdır.
Halit Ziya'ınn bu anılarının büyük çoğunluğu belli bir dönemin fikir, sanat,
siyaset alanlarına ışık tutma bakımından da değerli birer kaynak niteliği
taşırlar. O, anılarında kendi özel yaşamından çok daha fazla, içinde bulunduğu
günlerin ve ortamların gerçeklerini yansıtmayı amaç edinmiştir.
Eserlerinde ve sanat hayatında olduğu
gibi kişisel yaşamında da ölçülü, düzenli, ince ve zarif bir insan olarak göze
çarpan Halit Ziya, Türk edebiyatının ve gelecekteki Türk kuşaklarının,
kendisine her zaman sevgi ve saygı duyacakları bir büyük yazardır.
BAŞLICA ESERLERİ: Halit
Ziya'ınn değişik konularda, büyüklü-küçüklü 70'e yakın yayınlanmış eseri
bulunuyor. Gazete, dergi sayfalarında kalmış olan yazıları da bir haylidir.
Yayınlanmış eserlerinden başlıcalar şunlardır:
Ansiklopedik kitapçıklar: Hamil, Va'z-ı Hamil; Mebhas-ül Kıhf; İlm-i
Simya; Bukalemun-ı Kimya
Mensur şiirler: Mezardan Sesler.
Büyük hikâyeler: Heyhat; Bu muydu?
Romanlar: Nemime; Bir Ölünün Defteri; Ferdi ve Şürekâsı;
Mâl ve Siyah; Aşk-ı Memnu; Kırık Hayatlar.
Hikâye kitapları: Bir Muhtıranın Son Yaprakları; Bir İzdivacın
Tarihi Muaşakası; Bir Şi'r-i Hayâl; Sepette Bulunmuş; Bir Hikaye-i Sevda;
Hepsinden Acı; Aşka Dair; Onu Beklerken; İhtiyar Dost; Kadın Pençesi; İzmir
Hikâyeleri. Sohbetler, makaleler: Kenarda Kalmış; Sanata Dair.
Tiyatro Eserleri: Füruzan: Kâbus; Fare.
Çeşitli Eserleri: Kırk Yıl (Gençlik, edebiyat anılan, 5
cilt); Saray ve Ötesi (Saray ve siyaset, anıları, 3 cilt); Bir Acı
Hikâye (Genç yaşta intihar eden oğlu Vedad'm hatırasına düzenlenmiş aile
anıları ve onun ardından yazdığı acıklı yazılar); Nâkil (Batı edebiyatından
örnekler).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.